11.GÜN - DERİN DONDURUCU

Karantinadaki 11. günüm. Sabah uyandığımda 'acaba bir kâbusta mıyım, yoksa gerçek yaşam mı bu' sorusunu sormadan güne uyanmaya başladım. Yapılması gereken rutin işler; temizlik, yemek yapmak ve yemek gibi, günün büyük bir kısmını kapladığından, eski yaşantımda bütün bunları yapmadan nasıl yaşadığıma şaşırmayı da bıraktım. (Parantez içinde eski yaşantımın haftanın 6 veya 7 günü, günde çoğu zaman 10 saati geçen bir tempoda çalışmaktan ibaret olduğunu belirtmeliyim.)
Çok yoğun ve stresli yaşantımdan sakin ve az hareketli bir yaşantıya hızlıca bir geçiş yaptım. Küresel felaketin içerisinde endişelerim artarken düzgün yemek yiyebildiğim, uyuyabildiğim ve dinlenebildiğim için bedenimde endişe yaşıyormuş gibi bir hal yok. Zihnimde hepsi sadece. (Zihnimde yaratıcı faaliyetler patlarken de bedenim durmak istiyordu.)
Çalıştığım zamanlar, sanki daha 11 gün öncesine ait değilmiş de, yıllar öncesine aitmiş gibi hissetmeye başladım. Bu bir unutma da değil. Sadece kitapta başka bir bölüme geçmek gibi. Her şey geçmişte kaldı.
İlk olarak yavaşladım. Herhangi bir şeye yetişmemeye çalışmak, yetiştirmemeye çalışmak beynimin içindeki bir mekanizmayı durdurdu. O durunca beynimin derin uykuya dalmış başka bölgeleri uyanmaya ve düşünceler üretmeye başladı. Bu gördüklerimi de değiştirdi. Kendine dönüşün başlaması.
İzleme (film, video, dizi gibi) ve sosyal medyaya bakma faaliyetleri tamamen durdu. (Haberlere yazılı basından okuyarak ulaşıyorum) Açıkcası dünyanın farklı yerlerindeki insanların yaşamları şu an ilgimi çekmiyor. Kimin ne okuduğu, ne düşündüğü, na yaptığı umrumda değil. Demek ki sosyal medya sadece stresli iş yaşantılarının, rekabetin, eşitsizliğin olduğu bir dünyadan besleniyormuş.
İçe dönüş, anılarımı da siliyor. Çocukluğumdan kalan izler ve hisler dışında büyük bir silme operasyonu devam ediyor beynimin hafıza bölümünde. Toprağın altına gömmek değil, tamamen yok olması. Bunu özlediğim şeylerin kaybolmasından anladım. (Seyahatlerimi özlerdim, sevdiğim şehirleri özlerdim, yüzmeyi özlerdim, karı özlerdim) Özlemek için önce hatırlamak gerekiyor. Belki de hatırladıkça duygular ağır basıcak. Böylesi daha iyi.
Bazı duyguları da tamamen dondurdum. Özgürce koşmanın verdiği hissi, güneşin altında esen rüzgarın hissini, gözlerimi ve burun deliklerimi kapatıp kendimi suyun altında bırakma hissini buzların içinde dondurdum. Antartikadaki büyük buzullar gibi demek isterdim. Ama aklıma gelen tek benzetme, derin dondurucuda sonra yemek için dondurduğum kabak, patlıcan ve domatesler. Onların hemen yanında. Aslında kendi isteğimle sonradan dondurduğum için belki daha doğru bir benzetme. Derin bir dondurucu: Kulağa da güzel geliyor. Hisleri derin bir dondurucuda donduruyorsun. Zamanı geldiğinde çözülecek, buzlar eriyecek. Ama o zamana kadar sana hiç bir şey hissettirmeyecek.
-
Fotoğraftaki çalışma Chen Qi'ye ait. İsmi 'Brief History of Time'. (Zamanın Kısa Tarihi) 2019 Venedik Bienali'nde çekmiştim fotoğrafını. Beni derinden etkilemişti. Hakkında yazabileceğim milyon tane şey var belki de. Ama daha çabalarımın ilk cümlesinde gördüğüm şeyin etkisini azaltmaya başlıyorum. O yüzden hiç bir şey yazmak istemiyorum.
-
Tekrar görüşmek üzere.