HAFİF BİR YAZI
Bugün gözlerimi başka bir iklimde açtım. Başka bir atmosferde. Güneş ışınlarının başka bir açısında.
Renklerin başka tonlarına ve başka kokulara.
Üzerime düşen ışık ağaçların ve yaprakların izlerini de çıkartıyor tenimde.
Rüzgâr ise elinden geleni yapıyor. Savrulmaya karar vermiştim. Ve bunu yapabilecek olan tek güce kendimi bıraktım.
Bir tapınağa gittim. ‘Gerçekleşmesini istediğin dileklerini gözlerini kapayıp dile’ dediler, akan kutsal suyun altına girmeden önce,
bir tütsü yakıp.
Ben, dünyayı duymayı diledim.
Akan su, dinlersem duyabileceğimi söyledi.
Onu dinledim. Dikkatlice. Günlerce..
Ve böylece bir kelebeğin kanat çırpışını duydum,
Gökyüzünde uçan bir heron kuşunun gagasında taşıdığı dalların çıtırtısını, bulutların hareketini, yaprakların birbirlerine değişini.
Çok uzak ve sessiz sandığım her şey, çok yakınımda ve sesler çıkartıyordu.
Görürüz ve duyarız sanırız ama asıl görme ve duyma,
duyduklarımızı gördüğümüzde ve gördüklerimizi duyduğumuzda başlar.
Bizi birleştiren atmosfer ve bizi birbirimize taşıyan hava. Ve sonra herşeyi birbirine karıştıran rüzgâr.
Soluk alışınla içeri girer. Ve böylece içine de değer.
Bu yüzden hayâller kurmak, dilekler dilemek boşunadır.
Her şeyi rüzgâr çoktan sana taşımıştır.
..
Bu yazı gibi…
-
Fotoğraf ;
Çatıya düşen frangipaniler.