SIEM REAP YOLUNDA

Size yaşadığım bir günü anlatmak istiyorum. Bir Nisan sabahı, tuktukla Siem Reap yolundayım. Yalnızım. Dünyanın en güzel insanları arasında yalnızım ve görünmez. Öyle olduğumu sanıyorum. Görünmez olduğumu. Bunun da bana müthiş bir özgürlük verdiğini düşünüyorum. Çünkü onları uzun uzun izleyebiliyorum, fotoğraflarını çekiyorum, el sallıyorum. Sadece çocuklar bana geri el sallıyor. Beni sadece onlar görüyor diye düşünüyorum. Oysa gerçek şu; birbirlerine gizli bir anlaşmayla bağlı bir topluluğun dışındayım. Paralel evren gibi. Ne ben onlara dokunabiliyorum, ne de onlar bana. Gökten düşmüş bir meteor gibi yabancıyım aralarında. Ama hiçbir şeyi sorgulamayan, sormadan yoluna devam eden -ki bence bu asyalıları özel yapan bir özellik, bir yaşama becerisi- bu insanların arasına bir hayalet gibi karışıyorum.
Bir yoksulluk var ama bu asla bir yoksunluk değil. Bu insanları görmek beni üzmüyor. Daha derinde, farklı duygular hissediyorum. Anlatmaya çalışmıyorum. Biliyorum ki bildiğim kelimelerle anlatmaya çalışmak, bildiğim düşünce sistemiyle anlamaya çalışmak demek. Ama anlamak için anlamamalıyım. Onları başka duyularla anlayacağım, başka bir düşünce şekliyle. Hissederek. Bütünüyle farkına varmayarak. Aynı bir dansın ritmine kapılıp dansetmeyi öğrenmek gibi, ya da seslere kapılıp bir çalgı çalmak, notaları öğrenmeden.
Ne hissediyorum? Bir mutluluk ya da mutsuzluk ile tanımlayamayacağım şeyler. Bir oluş şekli, bir akış şekli. Büyük, ulu, daha ötesinde bir şeyin parçası gibi. Basit duygulara kapılmıyorum. Mutluluk ya da mutsuzluk gibi. Bunlar bir nevi duygu tuzakları. Düşmüyorum. Ya da duyguların bana bir tasma takıp beni sağa sola çekmelerine izin vermiyorum.
İşte buradayım. Bu dünyada. Tesadüfen bu coğrafyada doğmuş insanlarla. Bir yoldayım. Tuktukta. Motorsikletler ve başka tuktuklarla beraber. Çok sıcak hava. Sağımdan ve solumdam bir kaç klübe geçiyor, sonra alabildiğine boşluk. Ağaçlar, orman, köyler. Sonra meyve satan derme çatma çadırlar.
Sonra,
akan trafik
bir anda duruyor.
Duruyoruz. Tüm araçlar duruyor. İnsanlar duruyor. Bulutlar duruyor. Rüzgar duruyor. Güneş duruyor.
Zaman duruyor.
Tek bir şey hareket ediyor. Bir sedye. Yolun sağındaki binadan çıkıyor. Üzerinde bir kız çocuğu oturuyor. Beyaz önlüğü, siyah uzun saçları, bakışlarındaki kopukluğu saklayamayan çekik gözleri ve serumuyla. Sedyeyi iki tane beyaz formalı adam yavaş yavaş iterek karşıya geçiriyor. Nefesim duruyor.
Dünya duruyor.
Kalbim duruyor.
Bir melek geçiyor karşıdan karşıya. Ordaki tüm insanların iyi niyetleriyle kutsanarak. İşte o gizli anlaşmayı, birbirlerine görünmez ipliklerle bağlanmış o insanların biraradalığını görüyorum. Bir kapı aralanıyor. Bir geçiş. Biraz daha yaklaşıyorum. Küçük bir adım, biraz daha görünür olma.
Karşı binanın içine giriyor.
Ve sonra dünya kaldığı yerden dönmeye devam ediyor.
Nisan, 2018