UBUD GÜNLÜĞÜ 3 / PİRİNÇ TARLALARI

Yine eşsiz bir kahvaltıyla güne başladık. Yine ağaçlara sarılmak, dallarıyla şakalaşmak istiyorum. Şakalaşırken onları yanlışlıkla kırmaktan korkuyorum.
Bugün programımız biraz yoğun. Ubud'u keşfe çıkacağız. İlk durağımız: Tegallalang pirinç Tarlaları.
Arabayla yol almak bile keyifli. Penceremden gördüklerim: ev, ev, ev bir anda boşluk -ufuk çizgisine kadar giden-, sonra pirinç tarlası, ağaç, ağaç, ağaç, tarla, tarla, tarla ve uçurtmalar.
Ubud'dan ayrılmak çok zor alacak. Buna eminim.
Pirinç Tarlaları.
Buranın anlamını anlatmak için biraz çocukluğumdan bahsetmeliyim. Çocukluğum bir lojmanda, yani etrafımdaki diğer bütün çocuklarla aynı olan bir evde geçti. 4. kat, 7 numara. İnternet yok. Televizyonda saçma sapan şeyler var. Kitaplar yok. Sadece günlük gazete geliyor. Dünyaya açılan iki pencerem var. Birincisi İngilizce öğrendiğim ders kitaplarım, ikincisi de sık sık yurtdışına iş seyahatlerine çıkan babamın getirdiği havayollarının dergileri. En çok Air France'ın dergisi geliyor. Yeni çıkan filmler, albümler ve gezi rehberleri var. Yıllar önce benim hayal üreten beyin hücrelerim o dergilerin seyahat yazılarıyla hareketlenmeye başlıyor. Bir sayfa var hiç aklımdan gitmeyen; Bali'nin pirinç tarlalarını gösteriyor, hafif güneş batarken. O zaman bir hayal kuruyorum. Seyahat etme hayalini. Bu topraklara gitme, ve görme hayalini. İşte o gün, o tepenin kıyısından uzanan pirinç tarlalarına bakarken o derginin içine girip, o sayfasından, çocukluğuma selam gönderdim, ona el salladım. Ve o sayfaya bakan çocuğu gülümsettim.
Aynı bir gün, Asya'ya yerleşip bu yazıyı yazan kızı gülümseteceğim gibi.