UBUD GÜNLÜĞÜ 4 / UBUD'DA YAŞAM

Tirta Empul tapınağındayız. Kutsal olduğuna inanılan çeşmeden akan sular altında insanlar ibadetlerini yerine getiriyor. Havada garip, tanımlayamadığım hisler asılı. İnanç, bu ülkelerin insanları için çok farklı bir anlam taşıyor.
Öğle yemeğimizi bir warungda yedik. Etrafı bomboştu, daha doğrusu uçsuz bucaksızdı. Kocaman yapraklarla sunulan Bali'nin muhteşem yemeklerinden yedik. Yediğim çoğu şeyi ilk kez tattım. Eskiden yeni tatlar korkuturdu. Ama burda yeni tatlar tatmak için sabırsızlanıyorum. Yemeğe de, yediklerimin şekillerine bakmaya da doyamıyorum. Uzakta uçan uçurtmalar, hatırlayabildiğim her şeyin arka fonunda.
Yemekten sonra Gunung Kawi tapınağına doğru yoldayız. Bir sürü merdivenle tapınağın olduğu yere iniyoruz. Kafalarında taşıdıkları yükleriyle insanlar geçiyor yanımızdan. Sepetler, bambular, kuru dallar, su bidonları. Koca dünyayı taşıyorlar. Sevgili yaşlı bir adama taşımasında yardım etmek istiyor ama adam izin vermiyor. -Belki biz de kafamızda bir şey taşımalıyız, bu duygunun ağırlığını taşımaktansa- diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Güneş yavaş yavaş batmaya yaklaşıyor. Herşeyin rengi olağanüstü. Bir nehirin üzerinde yer alan köprüden geçiyoruz. Nehirin akan sularının yönünü değiştiren kocaman kayalar var. Bu kocaman kayaların her biri bir şiir gibi.
Biraz fotoğraf çekip, yürümeye devam ediyoruz. Yosun tutmuş taşlara, duvarlara dokunuyorum. Bir köşede hindistan cevizlerinin kabuları birikmiş. Akan suyun üzerinde sarkan dallar, ait olduğu ağaç gövdelerine ne kadar uzak.
Akşam yemeği için otelimize geri döndüğümüzde hava kararmıştı ve bütün yıldızlar çıkmıştı ortaya. Sakin bir gece. Siyah kimonomu giydim, saçlarımı topladım ve bordo renkli bir ruj sürdüm. Sevgili duştayken ben restorana, yemek masasına geçtim. Onu orda bekledim. Yanıma gelip beni gördüğü ilk an gözlerindeki ışığı ve hissi asla unutmayacağım. Eğer hislerin ve ışıkların bir koleksiyonunu yapabiliyor olsaydım bu his ve ışık koleksiyonumun en nadide parçası olurdu hiç şüphesiz.
Birer şarap söyleyip derin bir sohbete daldık.
Odamıza döndük.
Bu arada söylemiş miydim, yatağımız kocaman bir ağaç gövdesine bakıyor. Gece, aydınlatmalar bu ağaç gövdesini hafif belirginleştiriyor ve bahçedeki iki sandalye ve küçük masanın silüetlerini de okunur kılıyor. Başka bir zamandan kopup gelmiş gibi görünüyor.
Düş dünyasına gitmek için buradan geçiyoruz her gece.