VİETNAM NOTLARI 2

Sokakta, dünyanın en alçak taburesine oturmuş yaşlı bir kaligrafi ustası, fırçaları ve siyah mürekkebiyle insanlara kelimelerini satıyor. Karşısına, dünyanın en alçak ikinci taburesine oturuyorum. Bana bir defter veriyor, bir sürü kelimenin yazılı olduğu. Birini seçmemi söylüyor. Şöyle bir göz gezdiriyorum; -denge, mutluluk, aşk, özgürlük. Açıkçası ne yazdıracağım konusunda kararsız kalıyorum. Sayfaları çevirirken gözüm -sakin zihin-'e takılıyor. 'Bu' diyorum, 'bana bunu yazar mısın.'
Bütün bu seyahatin amacı bu değil mi?
Kalın fırça darbeleriyle kelimelerin anlamını çizgilerine hapsediyor. Altına imzasını atıyor. Kurumasını bekleyip, rulo yapıp uzatıyor. Zihnimle yaptığım anlaşmanın belgesi..

Burası çılgın motosikletlilerin şehri. Aklımın almadığı bir trafik var. Dörtyol ağzında durmuş karşıya geçmeyi beklerken bir yabancı kolumdan tutup 'yürümen gerekiyor' diyor. 'Sakın durma.' Ve o trafiği yararak karşıya geçiyorum. Trafiğin akışı tuhaf ve karmaşık. Ama karmaşıklık belli bir hızda aktığı için bir düzene dönüşmüş. Bunun nasıl olduğunu anlamanın tek yolu bir motosiklete binmek. Otelde resepsiyondaki kıza beni motoruyla gezdirebilecek birini soruyorum. Bana, otelde çalışan birini yönlendiriyor. Kendisine Black adını koymuş bir Vietnamlıyla, ertesi gün saat 5.30'da yola çıkıyoruz.
Bir an tereddüt eder gibi oluyorum, ama bu hissi hemen kovuyorum.
Sonuçta insanlara güvenmeliyim. Sığ sularda yüzmeye çalışıp, boğulmuyorum diye sevinmenin bir anlamı yok.
Bunu burada öğrendim.
O gün bütün şehri motorla gezdik. Black bana şehri koruyan tapınakları, çiçek pazarını, balık pazarını, parkları gösterdi. İngilizcesi olmadığı için çok konuşmadık. Basit kelimelerle yetindik.
Sanki hep şehrin etrafında geziyormuş ve bu defa ilk kez şehrin içine girmiş hissettim.
İki yanımdan ağaçların aktığı yoldan geçerken kafamı gökyüzüne kaldırdım. Bir an vardı, yaşamı içime çektiğim. Hiç bir şeyden korkmuyordum.
-
Motorsikletle neler taşıyorlar. Fotoğraflarını çekemedim, ama çizmeye çalıştım.