VİETNAM NOTLARI 3

O günü hatırlamaya çalışıyorum. Çalmakta olan melodi gibi. Aralıklı sesler ve aralarında derin hisler. Şimdi bir film gibi akıyor. Durdurup anlatmak istiyorum. Sabah çok erkendi. Tanıklık etmek için güneşin ilk hallerine ve insanların yaşantısına erkenden yola çıktım. Ama geç bile kalmıştım. Şehir yoğunlaşmış ve çoktan hız kazanmıştı. Bir çiçek pazarına gittim. Her renkten, her çeşit çiçeğin olduğu bir pazar. Kokular birbirine karışmış, ve sonrasında hafızamda çiçek pazarı kokusu olarak yerleşecek halini almıştı.
Bana büyülü gelen bu dünya, satıcılar için sıradandı. Bir meyve, bir sebze, ismini bilmediğim bir baharat çeşidi ya da herhangi bir obje gibi duruyordu tezgahlarında. Yoğun bir alışveriş oluyordu. Satıcılar sürekli yeni çiçekler çıkarıp düzenliyorlar, alanlar ise bisikletlerine, motorlarına büyük bir özen ve dikkatle yerleştiriyorlardı.
Öğlene kadar dolandım aralarında. Sıradan normal bir günde, sıradan hayatlar yaşayan insanların gözlerinde sıradan olmayan hikayeleri gizliydi.
Yolda, insan fotoğrafları çekmeye yeni başladım. Bazen yolları sadece iyi bir kare yakalamak için aşıyorum. İyi bir kare yakalamaya çalışmak bana başka türlü bakmayı öğretti. Daha doğrusu bakmayı öğretti. Hislerin peşinden gitmeye başladım ve bu benim yol haritama dönüştü.
-
Beklemek seyahatin bir parçası. Öğrettiği şeylerden biri. Seyahat kendini akışa bırakmayı öğretiyor. Hiçbir şeyi kontrol edemediğini kabul etmen gerekiyor. Ve yaşam bize sürekli kontrol etmeliymişsin gibi hissettiriyor. Özgürlük kontrol etmeye çalışmayı bıraktığında senin oluyor. Beklemelisin, çevrenin şekline her seferinde girmelisin. Tekrar tekrar her gün. Bir su gibi, olduğun yere dolmalısın. Bunu yaptığında gün parlamaya başlıyor. Yapraklar ışıldıyor. Güneş ışığı cömertçe, en güzel gölgelerde sıcaklığını yayıyor.
-
İnsanların kendi hayatlarını kendimin dışına itmeyi öğrenmek için çıktım bu seyahate. Herkesin duygusunu omzumda taşımaya başlamıştım. Hayatlarında değiştirebilecekleri şeyleri değiştirmedikleri için çektikleri acıları çekmeye başlamıştım. Oysa bu onların hayatı ve onların tercihleri. Onlar yerine karar veremiyorsam niye sonuçlarını yaşamaya mahkum edeyim ki kendimi?
Herkes kendi tercih ettiği hayatı yaşıyor. Bu söylem belki yıllar önce bana acımasız gelebilirdi. Ama şimdi hayatta zihnimi ve ruhumu sağlam tutabileceğim şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Başkalarının duygularını kendimin dışına iterek, ağırlıklarının yanına yaklaşmayarak, körleştirerek tenimi. Bu tanımadığım insanların ülkesinde mutluyum. Onların zor koşullarındaki yaşamlarına karşın mutlulukları gülümsetiyor. Ağırlıklarını değil, hafifliklerini veriyorlar. Bu nasıl oluyor.
-
Kimse beni tanımıyor. Tanımak isteyen biri nereli olduğumu sorduğunda ve ben söylediğimde hiç bir şey oluşmuyor kafasında, hiç bir imge, düşünce. Kimse geldiğim yeri bilmiyor.
Kendi merkezime kendimi oturttuğum dünyada hafif yana kayıyorum. Dünya çok büyük.
-
Bugün tapınak geziyorum. En çok dikkatimi çeken kapıların olmaması, ama bütün açıklıkların kapıya dönüşmüş olması.
-
İnsanları, çocukları izliyorum. Saf bir halleri var. Bazen onlara garip geliyorum. Havaalanında beklerken yanımda oturan iki genç kız benimle fotoğraf çektirmek istiyor. Aralarında gülüşüyorlar. Karşıma bir kız oturuyor sonra. Gözlerimi ondan alamıyorum. Delici bakışları, yüzündeki ifade.. Şunu anlatabilecek bir yolum olsa, boyalarım olsa. Ve ben hiç unutmasam.
-
Nisan 2018