‘Formu olmayan bir şeyi nasıl hayal edebiliriz?’ sanatçı Emre Hüner’in muazzam sorusu.
Emre Hüner’in Arter’deki ‘Elektroizolasyon’ sergisini gezdim. Uzun bir süredir beni böylesine etkisi altına alan bir iş görmemiştim. Sergi alanına girdiğim an onun hafızasının içerisinde gezinmeye başladığımı hissettim. Sanırım tek başına duran çalışmalardansa, böyle büyük ve kapalı bir mekânın içerisinde yer alan yerleştirmeler izleyiciyi farklı türlü kavrıyor. (2019 Venedik Bienali’nde gördüğüm sanatçı Cathy Wilkes de beni böyle yakalamıştı.) Bir sürü obje, detay, yüzey, renk arasında gezinmek, hepsinin tek tek dokunması, seni tamamen kendi dünyasının içine alıyor ve orada olduğun süre boyunca da dışına çıkartmıyor. Tekrar tekrar uyarıyor. Bir müzik parçasının içerisine girmek gibi. Tanımsız olan her şeyin bir aradalığı ile tanımlanmış bir bütün. Gördüğüm her nesne zihnimde farklı düşünceleri tetikledi. Sanki varoluşu için arkasında bir nedeni olan ve insan eli değen nesneler artık bu nedensellikten çıkıp kendi başlarına üreyen organizmalara, atıklara dönüşmüşler gibiydi. İnsanın hükmedemediği bir şeye dönüşmüşlerdi. Bir arkeolojik kazı alanı gibi, ama belleğin. Mekânın laboratuvar gibi hissettirmesi bir yandan bu bellek hissini daha da güçlendiriyordu ve bağlanabileceğin bir zamandan da kopartıyordu. Yani ne sen, ne gördüklerin hangi zamana ait belirsiz. Silikleşiyor. ‘‘Ne, ne için var, nasıl oluşmuş, ne hissettiriyor, nasıl yok oluyor, varlığını nasıl sürdürmüş?’’ sorularını sorduran ve görülmesi gereken bir sergi.
Sergi 5 Aralık’a kadar devam ediyor. Küratörlüğünü Aslı Seven yapmış.
-
Maya Angelou’nun bir sözüne denk geldim. ‘‘Her zaman normal olmaya çalışırsan ne kadar inanılmaz bir insan olabileceğini asla bilemezsin’’1.
2018 yılının Mart ayında şöyle yazmışım.
‘‘Ayıp olacak, ya da seni şımarık gösterecek, ya da tamamen seni bir deliye dönüştürecek bütün hareketlerini bastırdığında, gerçek karakterin daha ortaya çıkamadan üzerine toprak atmış oluyorsun. Mesela ben, buraya gelirken çiçek açmış olan bütün ağaçların dallarına sarılmak istedim. Ama bunu yapamadım, çünkü insanların tuhaf tepkilerinden çekindim. Bir yerlerde 'Martta çiçek açmış her ağaca sarılmayı severdi' diye yazarsa bilin ki o ben değilim. Ben sadece yürüyerek buraya, bu kafeye gelmiş sıradan bir insanım.’’
Bazen normalleşmek için çok çaba sarf ettiğimi düşünüyorum. İstanbul’a ilk taşındığımda tam bir yabancıydım. Beni sanki başka bir gezegenden fırlatmışlar gibiydim. Sanıyorum bu kopukluk, dünyadışıcılık hep içimde var olan bir özellikti. Sonraki zamanımı hep normal görünmeye çalışarak geçirdim. Yaptığım her hareketin ne anlam taşıdığından daha çok, öncelik hep nasıl görüneceği, ve benim nasıl görüneceğim oldu. Bu toplumsal bir durum aslında. Özellikle sosyal medya ile tetiklendi. Anlamlar kayboldu, algılar kaldı. Algılananlar ve algılatılanlar. Bir gün anlamın ne olduğunu bile tam kavrayamamış olacağız, dilimizden yok ettiğimiz için.
-
Bisikletle doğuya seyahat etmiş olan bir gezginin röportajını izledim. Afganistan’da bulunduğu sırada bir iç karışıklık oluyor ve yanında kaldığı aile korkarak onu evlerinden gönderiyor. Başına bir şey gelmemesi için tehlikeli olarak gördüğü etnik gruptan (Patanlar) uzak durmasını söylüyor. Gezgin nasıl ayırt edeceğini sorduğunda, Patanların görünüş olarak kendisine çok benzediğini, kendisine benzeyen bir insan görürse ondan kaçmasını söylüyor. Ve gezgin yolda kendisine benzeyen bu insanı görüyor, önce tedirgin oluyor ve sonra ona İngilizce Patanlı olup olmadığını soruyor. Evet, diyor karşısındaki adam, ama tanışıyorlar ve o geceyi onun evinde geçiriyor. Dost oluyorlar. Evet, tanımadığımız insanlardan, şeylerden korkuyoruz. Bu hikâye böyle bir hikâye. Ama bu hikâyede beni büyüleyen şey şu oldu; İki sene süren bir bisiklet seyahatine çıkmak demek, kendini aramak demek. Ve birinin sana kendine benzeyen birini görünce kaç demesi çok şiirsel değil mi? Ondan korkması önce, ama sonra tanıyıp hayatına dahil etmesi. Sanki kendiyle karşılaşmış ve onunla tanışmış, tanıdıktan sonra sevmiş gibi. Bir yandan da hayatımız kendimize benzeyen insanlardan kaçmakla geçmiyor mu?
‘If you’re always trying to be normal you will never know how amazing you can be.’
Görsel: Emre Hüner’in sergisinden.
Editör: Begüm Koç